Vicdan Nalbur

İç Hesaplaşma, Sorgulama, Yargılama Odasından Düşün Merkezine Mesaj

Başlangıçta doğayı algılayan insan, onun kölesi oldu. Onu düşünürken onun yasacısı oldu. Düşünme evrenle olan ilk özgür ilişkisidir. Güvensiz sınırlar içinde biçimler bulanıklığı, çizgilerin sallandığı yerde de korkuyu doğurdu. İnsan her korku karşısında ona biçim vermek istedi. Doğruyu anlamaya çalıştığında da duyular dünyasını bırakmadan algılamaya çalıştı. Düşünce etken durumdan, edilgen duruma olan geçiti ayırır. Biri başlar başlamaz, ötekinin bittiğini görür. Bundan ötürü de biz birini ötekinin etkisi olarak düşünmekle yetinmiyoruz; her ikisini de aynı zamanda hem de karşılıklı nedenler olarak görmemiz gerekiyor. Bütün gerçek varoluşlar, bilinmeyen güç olarak doğa da, bütün görünüşler de düşüne özne olan insandan geldiğinden, görünüşü varlıktan geri almakla ve onu kendi yasasına göre kullanmakla insan, yalnızca kendi öz hakkını kullanmış olur. Buda ona alanını nesnelerin varlığından ya da doğa alanından ayıran sınırlarla kendi yasalarını doğmasına neden olmuştur.

Sanatın kendi dili içindeki arayışları, sanat tarihine bakıldığında daha önce her şeyi denenmiş, yapılmış olduğu izlenimini verir. Güzel olan, tüketilebilir olan benimsendiğinde bu handikap her zaman var olacaktır. Bunun (güzel ve tüketilebilir olanı) kabullenmemek ise, sanatın kendini irdelememesinin yanı sıra toplumu da irdelemesiyle gerçeğe düşünsel yönden yaklaşmasını sağlayacaktır. Bu çalışma resim, fotoğraf, heykel, müzik, tiyatro değil belki de hepsinin bileşkesidir.

Bu düzenleme çağlar boyunca insanın önyargılarını, bağnazlıklara olan tutsaklığını, sınırlarını, yasalara uyarak biri öbürünü kesinlikle izliyor görünen çok sayıda çatışmaları ele alarak "öteki" ile ilişkimiz ortaya çıkarmak amacını taşır. İzleyiciye görüntü, ses, ışık ile ulaşan "Yargılama Odasından Düşün Merkezine Mesaj" adlı çalışma tarih boyunca tartışılan kavramları irdeler. Düzenlemede kullanılan ses, ışık, film, algı dışına itilen izlenimlerin yeni baştan sorgulandığı bir mekanın unsurları olarak düşünülmüştür. Yargılama odası insanın kendisiyle hesaplaştığı bir mekandır.

İzleyiciye film, ses ile ulaşmak isteyen bu proje değişik kimliklerdeki bireylerin korkularını, kaygılarını, yaşam ile olan çıkmazlarını, uyumsuzluklarını yargı kavramını irdeler. Dış mekandaki oklar ve kodlar iç mekana davet etmektedir. Dış mekandaki gri, beyaz kavramlar, iç mekandaki sis perdesine ışık tutar. Düzenlemedeki her şeyin dairesel oluşu; çağlar boyunca kavramlar değişime uğrasa da, değişmeyen bizim korkularımız ve korkularımız karşısında tüketilemeyen şiddettir. Bir boşluk var. Boşluk hep aynı.


Doç. Dr. Vicdan NALBUR